27 Ekim 2014 Pazartesi

Joan Miró’yu anlayabilmek

 

23 Eylül 2014 /1 Şubat 2015 arasında Sakıp Sabancı Müzesi’nde Joan Miró sergisi var, gitmeli görmeli, hatta gidilmeli görülmeli desek daha doğru olur.

Serginin adı, Miró’yu hiç tanımayanlara ipuçları veriyor:

 

 KADINLAR, KUŞLAR VE YILDIZLAR

 

Evet, kadınlar, kuşlar, yıldızlar, ay ve güneş  gelir akla Miró deyince. Geçtiğimiz yüzyılın en etkin sanatçılarındandır kendisi.

Katalan’dır, bu nedenle Akdeniz’in mavisini sık sık kullanır resimlerinde. İnsanların düşlerinin fotoğrafını son model akıllı telefonlarla bile çekemezsiniz ama Miró, döneminin Gerçeküstücü sanatçılarıyla birlikte bunu ortaya koymuştur. Nietszche, Kafka, Freud, Jung gibi sanatçıları okuyarak bilinçaltını araştırmıştır kendisi.


Dona III, Miro

 Miró'yu anlamak için


Miró eserlerine baktığınızda, ilk etapta kendinize belki de bir şey çağrıştırmayacak soyut desenler, çizgiler, lekeler görürsünüz. Dikkatle eserleri incelemeye devam ederseniz eğer, bir bulmaca çözer gibi Miró’nun şifrelerini de çözmeye başlarsınız. Şifreleri çözdükçe resimleri incelemek daha da keyifli hale gelir. Çünkü Miró, eserlerinde hep kadınları, kuşları, yıldızları, ayı ve güneşi çizmiştir. Sanatçı, insanın bilinçaltı ile yaşam arasındaki bağlantıyı bu simgeler aracılığı ile kurmuştur.
Answer.yahoo.com’dan ve  newtonic’den alıntılayarak kısaca sanatçının hayatına bir göz atalım:

 Miró  hakkında en bilinen gerçekler


  • Miró’nun tabloları, 250.000 $ ve 17 milyon $ arasında satılıyor.
  • Kendisi aslen İspanyol’dur.
  • Sürrealist sanat eserleri üretmiştir.
  • 20 Nisan 1893’de Barcelona’da doğmuştur.
  • 1958 yılında Uluslararası Guggenheim Ödülü’nü almaya hak kazanmıştır.
  • 1980 yılında Güzel Sanatlar Altın Madalyası ile ödüllendirilmiştir.
  • 1920’den önceki çalışmalarında parlak renkler kullanmıştır.
  • Gerçeküstü fanteziler ve bellekten ilham almıştır.
  • Gravür konusunda da çalışmıştır.
  • Özellikle mavi, kırmızı, sarı, yeşil ve siyah renklerle çalışmaktan hoşlanmıştır.
  • Kolaj çalışmaları vardır.
  • İspanya’nın Mallorca kentinde 25 Aralık 1983’de 90 yaşındayken hayata veda etmiştir.
  • Ressam olmasının yanı sıra kendisi aynı zamanda heykeltıraştır.
  • Aynı zamanda seramik sanatçısıdır.
  • Grattage sanatına öncülük etmiştir. (Mürekkeple kaplı kağıt ya da karton üzerinde kalemle ya da sivri uçlu bir aletle kazıyarak yapılan çizim tekniği) Özellikle 20. Yüzyılda yaygın olan bir grafik sanatıdır Grattage.
  • Barcelona Üniversitesi’nden fahri doktorası vardır.

İlk çalışmaları,  İspanyol eleştirmenler ve kamuoyu tarafından alay konusu olur!

Miró, 1918 yılında 25 yaşındayken ilk sergisini Barcelona’da açar. Tahmin edin nasıl karşılanır? Şaşıracaksınız belki ama eleştirmenler ve kamuoyu tarafından alay konusu edilir! Hatta sanatçı  bu olumsuz tepkiler nedeniyle 1920 yılında Paris’e taşınmak zorunda kalır.

Joan Miro (1935)

Başlangıçta Van Gogh ve Cesanne’den ilham alır.

Miró, ilk çalışmalarında Van Gogh ve Cezanne’den ilham alır, ki bu çalışmalar sihirli realistik tarzda nitelendirilir. Sanatçının Tilled Field- Sürülmüş Tarla (1923-24) ve The Hunter (Catalan Landscape) - Avcı (Katalan Manzarası) (1924) adlı çalışmaları ilk defa Sürrealist eserler olarak sınıflandırılmıştır. 1920’lerin ortalarında  geliştirdiği Sembolizm yetenekleri ise kariyeri boyunca O’nun sanatının bir özelliği olarak kalmıştır.

The Tilled Field (1923-24)

Ünlü Yazar Ernest Hemingway’in Miró  hayranı olduğunu biliyor muydunuz?

1921- 22 yıllarında Miró, The Farm – Çiftlik adlı ünlü tablosunu bitirir. “Kırsaldaki tüm hayatımın bir özeti” dediği bu tabloyu satın alan kişi ise Miró’nun jimnastik salonundaki boks partneri Hemingway’dir.

Hemingway bu tablo için şöyle der: “Bu resim, İspanyada iken hissettiklerinizi anlatıyor, İspanya’da değilken ve hatta gidemezken neler hissettiğinizi de anlatıyor. Bu iki zıt şeyi aynı tabloda hiç kimse resmedemez!”

The Farm (1921-22)

II. Dünya Savaşı Boyunca Alman Kuvvetleri’nden kaçmıştır.

12 Ekim 1929 yılında Miró, Pilar Juncosa ile evlenir ve 1931 yılında tek çocukları Dolors doğar. Miró ve ailesi, 1936 yılında İspanyol İç Savaşı patlak verince Paris’te kalırlar. 1939 yılında İkinci Dünya Savaşı da patlak verince, tam 20 Mayıs günü Alman kuvvetleri Paris’te ilerlerken, mucizevi bir şekilde son trenle tekrar İspanya’ya kaçmayı başarırlar. 

Joan Miro ve eşi Pilar Juncosa

Miró ’nun çalışmalarında pek çok politik sembol bulunur

Joan Miró, politikadan uzak değildir ve bir çok eserinde bunun yansımalarına rastlamak mümkündür. Özellikle İspanya İç Savaşı sırasında, 1938 yılında yaptığı “Siyah ve Kırmızı Seriler” adlı resimlerinde sanatçının duruşu açıkça görülür. Miró, General Franco yönetiminde ülkesinin çektiği acıları bilincinden süzerek resmederken, adeta  modern sanatın  politikaya karşı durduğu yeri de özetler. 1968 yılında yaptığı resimlerde ise  Fransa’da kapitalizme, tüketim toplumuna ve geleneksel kurumlara karşı yapılan büyük potestolardan ilham aldığı görülür.

Mayıs 1968

Miró, serilerinden birinde tuvalleri yakmıştır

Son döneminde Miró,  sanat ve kendisinin “Anti-sanat” dediği iki kavram arasında dönüşüm yaşar. Anti-sanat olarak ise, 1973 yılında tamamladığı  ve “Yanmış Tuvaller” olarak adlandırdığı 5 tane resim serisinden söz etmektedir. Bu resimler, kesme, delme, yanma, tuval üzerine baskı, boyama ve tekrar boyama gibi çoklu karmaşık süreçlerden geçerek oluşturulmuştur. Miró,  bu resimlerini yaparken, gençlerin borsaya olan saldırılarından ve sanat dünyasına yaptıkları eleştirilerden ilham aldığını söylemiştir.

Burnt Canvas 4 (1973)

 Dünya Ticaret Merkezi’ndeki goblen (dokuma duvar resmi) çalışması 9/11 saldırısında yok oldu!

Tapestry denilen resimli duvar dokuması, WTC (Dünya Ticaret Merkezi) için kendisinden talep edildiğinde bu konuda deneyimi olmadığı için önce kabul etmemiştir. Bununla birlikte, kızını iyileştiren bir hastaneye yardım için böyle bir resimli dokuma çalışması yapıp işin tekniğini öğrendikten sonra, Josep Royo ile birlikte WTC için, soyut resimleriyle ve parlak renkleriyle bilinen bir “tapestry” tasarlamıştır. 11 eylül saldırısında yok olan en pahalı sanat eserlerinden biri de bu dokuma resimdir.

World Trade Center Tapestry


Joan Miró, Sürrealizm akımında bir öncü olarak kabul edilir.

Joan Miró, 25 Aralık 1983’de kalp krizi ile yaşama veda eder. Kendisi, resim sanatındaki geleneksel teknikleri geride bırakarak otomatik çizim yöntemini geliştiren ilk sanatçılardandır; dolayısıyla da Andre Masson ile birlikte Sürrealizm hareketinin başlangıcını temsil eden sanatçılar arasında adı geçer. Miró’nun çalışmaları aynı zamanda Soyut Expresyonizm (Dışavurumculuk) sanat hareketinin de öncüsü olarak kabul edilir. Bu nedenle Miró, Yirminci Yüzyıl'ın bu iki baskın sanat akımının en önemli aktörü olarak kabul edilir.

Miró’nun  en pahalıya satılan eseri Peinture (Blue Star )– Mavi Yıldız

Miró' nun 1927 yılındaki çalışması olan Peinture (Etoile Bleue / Blue Star) Mavi Yıldız adlı eseri, 2012 yılında £23.5 milyon İngiliz Sterlini, yani yaklaşık olarak 37 milyon dolara Londra’da satılmıştır. Bu rakam, sanatçının bir açık artırmada satılan eserleri içinde en yüksek değer olmuştur. Önceki rekoru ise 26,6 milyon dolara satılan Painting-Poem adlı eseridir.

Peinture (Étoile Bleue)

 

Miró eserlerinden örnekler -  Harlequin's Carnival

Harlequin's Carnival 1924-25 by Joan Miro


joan-Miro.net ve  jamanetwork sitelerinden alıntılayarak  resme daha detaylı  bakalım:


Paris’e taşındığında Dadaizm akımını takip eden şair ve sanatçılarla tanışır Miró. 1924 yılında bu sanatçılar şair Andre Breton merkezli sürrealist bir grup oluştururlar. 

Miró asla geleneksel bir Sürrealist olmamıştır ama bu hareket sayesinde eserlerinde rüyaları, bilinçaltını bir malzeme olarak kullanmayı meşrulaştırmıştır.

  Harlequin’s Carnival, sanatçıdaki bu değişime güzel bir örnektir. Hayal dünyası ve bilinçaltı, kendi içinde bir sonu olmaktan ziyade, Miró  için yaşadığı deneyimlere ve anılara resimlerinde şekil vermenin bir yoludur.

  Harlequin’s Carnival, Farm’dan sonra Miró’nun ikinci çarpıcı eseridir. İçinde hem resim hem de grafik ögeler barındırır.  

Bu resimdeki ögeler alışılmadık boyutlardadır, çocuksudur.  Renklendirmeler ise fantezi bir ritim içerir. Çocuksu görüntüsüne rağmen bu resimde bir incelik ve şiirsel özellikler de vardır.

 Carnival, belki de Fransa kökenli bir karnaval olan Mardi Gras’dır,  yani Paskalya öncesi perhizin kutlamasıdır (Lent). Harlequin ise çizgili kostümleriyle  ve komik görüntüsüyle zaten bilinen bir karakterdir.

Bu tabloda  oyuncu gibi görünen figürleri, efendisinin planlarına sürekli  engel olan, zaman zaman da karşılıksız bir aşkın kurbanı olan gamsız açıkgöz hizmetçileri görürsünüz. 

Harlqeuin gitar çalar, Miró  resimlerinde gitaristtir. Karo desenli bir tişört giyer ve bütün  geleneksel özellikleri sergiler; bıyıklar, amiral şapkası ve pipo... Etrafındaki  neşeli dekorda melez yaratıklar şarkı söyleyerek, dans ederek, oynayarak kutlama yapmalarına rağmen kendisi üzgün görünür.

 Merdiven bile Anthropomorphic (insan biçiminde)’tir, gözü ve kulağı vardır.

 Miró’ya bu resmi yaparkenki ruh hali sorulduğunda, o zamanlar çok az parasal kaynağı olduğunu, sık sık aç kaldığını, hatta neredeyse açlıktan ölmek üzere olduğunu söylemiştir. Açlık nedeniyle gördüğü halüsinasyonlar O’nu bir çeşit trans haline sokmuş ve sonuçta ortaya çıkan gerçeküstü görüntüler, çizimlerine dahil olmuştur.

Kendisini dünyaya nasıl göstermek isterse istesin, Miró ’nun kendisi hakkında trajik duyguları vardır aslında.

 Carnival of the Harlequin’de gençliğindeki izole hayatını ve de üzgün bir Harlequin'i anlatır. (İtalyan tiyatrosunun en bilinen soytarısı)  Resimdeki Harlequin, aşırı bir çılgınlıkla kuşatılmıştır. Karnında bir delik vardır ve kafasının yan tarafında da keskin bir çubuk ya da çivi deliği vardır. Muhtemelen Miró'nun o zamanlardaki ruh halinin yansımasıdır bu görüntü. Yıllar sonra 1939 senesinde the Carnival of  the Harlequin’i çizerken nasıl bir  ruh halinde olduğunu gerçeküstü akımın bilinç süreci ile anlatmıştır.

............................

Aslında sanatçı için anlatılacak daha çok şey var, ama siz gidin görün ve sergideki “kişi” adlı bu heykele yakından bakmayı da ihmal etmeyin. 

Mİro, "Kişi"
Miró, 2 metrelik bu kocaman  bronz heykelin gövdesini bir bademi, gözlerini ise çakıl taşlarını hayal ederek tasarlamıştır. Bizden duymuş olmayın ama Spielberg’in E.T’yi yaratırken bu heykelden ilham aldığı da söylentiler arasındadır..

Son söz olarak kimse sanatsız kalmasın diyor ve sanatçının en ünlü eserlerinin puzzle’larına sitemizden ulaşabileceğinizi de dip not olarak ekliyoruz.

Keyifli puzzle'lamalar...

2 yorum:

  1. Merhabalar,

    Blogunuzu çok beğendim harika paylaşımlarınız sizi takibime aldım :)
    Bende Bloguma beklerim.
    http://hayatimakyajla.blogspot.com.tr/
    Sevgiler,
    Ebru

    YanıtlaSil