17 Kasım 2014 Pazartesi

Gamze Hanım'ın puzzle hikayesi

Her puzzle, yeni bir öykü getirir beraberinde.  Kimi zaman görselin yarattığı duygu, kimi zaman  puzzle’ı birleştirirken arka planda  olup biten yaşanmışlıklar, kimi zaman ise puzzle’ın zorluğu ya da kolaylığı bile başlı başına bir öyküdür aslında. Yeter ki anlatılsın, yeter ki sözcüklere dökülebilsin.

Blogumuzda “Sizden Gelenler” adlı bir sayfa açtık bütün bu öyküler için. Puzzle öykünüzü fotoğraflarıyla birlikte bize gönderin, editörümüzün beğendiklerini isminizle bu sayfada yayınlayalım.

 Sevgili GAMZE ABAKA, muhteşem fotoğrafları ve anlatımıyla ilk konuğumuz oldu köşemizde. O kadar güzel yazmış ki, daha fazla araya girmeyelim ve sizi Gamze Hanım’ın anlatımıyla baş başa bırakalım. 

Bazen bir puzzle’a başlamak çok fazla anlam içerir benim için. Mesela yeni bir hayat yaratmak, her bir parçasında o hayatın içini doldurmak gibi… Bazen sanki bir fidan ekmek, her bir parçada o fidanın filizlendiğini görmek gibi... Bazen hayal gücünün derinliklerinde kaybolmak gibi… Bazense çok derin anlamları olmaz, sadece rahatlama aracıdır benim için. Bir puzzle’a başlarken ne hissedersem hissedeyim, hissettiklerimin yanında mutlaka heyecan eşlik eder bana. Ve o heyecan, her parça yerini buldukça artar. Taa ki tamamlanana kadar…


Önce dış çerçevesini yaparım her zaman. Derin düşüncelerimin arasındaysam eğer, bir hayat başlamıştır benim için. Bir bebek doğmuştur sanki. Ve o büyümeye başlar. Çok ince, derin ayrıntılar bilmez hani bebekler. Sadece ağlamak, uyumak, yemek vardır hani. İşte bu temel olgular benim puzzle’ımın dış çerçevesine karşılık gelir. Yani ben her puzzle yapışımda aslında bir bebek büyütmüş olurum. Bir hayat veririm, bir hayata heyecanla eşlik ederim ve bu kısmını yapmak bir puzzle’ın en kolay yeridir. Detaylar her zaman daha çok uğraş ister çünkü.


Sonra ufak ufak temel parçaları oluşturmaya başlarım. Yani bir bebeğe bu iyidir bu kötüdür der gibi. Ocak sıcaktır, dikkat et yanarsın gibi. Temel parçalar, aslında en çok göze çarpanlar… Aslında puzzle bir bütün haline geldiğinde çok kolay olduğunu bilmediğiniz ama puzzle’ı yaparken (büyürken) mutlaka öğrendiğiniz… Burası da çok zor olmaz aslında. Çünkü bir bebeğe “neden, niçin” diye anlatmazsınız. Çünkü ile başlayan cümleler kurmazsınız. Sadece bu iyidir, bu kötüdür der ve geçersiniz. Bu parçaları oluşturmak da gözümde böyle canlanıyor işte.
Sonra baya baya ilerlemeye başlarız. Biraz zorlanırız elbette. Hatta çoğunlukla zorlanırız. Büyürken de zorlanmıyoruz mu? Aynı yola çıktık bakın gene! Bu kısımda yanılmak çoktur. Çok fazla olasılık vardır çünkü. Hangi parçanın hangi parçaya uyacağını bulmak zordur. Üstelik bazıları gerçekten uyumlu olmasa bile çok yakındır. Yani iki parça birbirine ait değilken aitmiş gibi kandırır sizi. Ondan sonra da ta ki puzzle bitene kadar hatalı olduğunu bilemezsiniz hani… Burası da işte büyürken yaşadığımız aşklar gibi gelir bana. Gerçekten doğru kişiyi bulduğunu sandığınız ama ilişkiniz bitene kadar anlamadığınız…  Bir yandan da “bu buna uymadı, çünkü…” gibi cümleler kurmaya başladığımız kısımdır. Yani olgunlaşma devridir. Olgunlaştığımızda ise biten bir puzzle elde ederiz.

Puzzle bittiği zaman heyecanım bitmez hemen benim. Çünkü bozup da kutusuna koyamayan insanlardan biriyim ben. Onca uğraşım, o yarattığım hayat… Bir kutu içinde hapsolacak kadar önemsiz olmaz hiçbir zaman. O yüzden bu noktada onu ölümsüzleştirmek için uğraşa başlarım. Yani bir çerçeve yaptırıp, uygun bir yere asmak gibi… Yani ben yarattığım hayatları öldürmem. Öldüremem. 
Çerçeveden geldiği zamansa uzun uzun izlerim yaptığım işi. Bir hayatı öldürmeden dondurmuş olmak büyük bir mutluluk verir bana. Sonra asarım usulca duvara. Zaman zaman ona baktıkça hayallere dalarım sonra. Eğer manzara varsa karşımda, o manzara içinde ben olurum… Mesela çayır çimen varsa, orada koşan çoban olurum… Orada esen rüzgarla sallanan çiçek olurum… Dönen yel değirmeni olurum… Uçan kuş olurum… Yani yarattığım hayat olurum…
Hayatınızda yeni hayat yaratacak kadar yaratıcı olabilmeniz dileğiyle…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder